13 Nisan 2016 Çarşamba

Mostar - Gönüllere Yapılan Köprü

Mostar - Gönüllere Kurulan Köprü

     Balkan gezimin en güzel durağı olan birçok insanın "Ah şu köprünün altında bi nefeslensem de turkuaz suyunun kokusu ciğerlerime dolsa keşke" diye düşündüğü Mostar'dayım.



     Ve iddia ediyorum Saraybosa - Mostar arasında gerçekleştirdiğim tren yolculuğu şimdiye kadar yaptığım en iyi yolculuktu. Bu Bosna böyle bi memleket zaten. Şimdi anlayabiliyorum niye almaya uğraşmışlar vakti zamanında bu cennet toprakları. 


     Engin kayalıklardan oluşan yüce dağların arasından turkuaz renginde nehir, göl, baraj ne varsa aşıyoruz arşın arşın. Tren koltukları da oldukça rahat. Bizim "ultra lüks" YHT tasarlayıcıları bi görsün hele. (Tamam ben de meslek icabı konya hakimim. Hızı elde etmek ve optimum şekilde taşımacılık yapmak için koltuklar dar tutulmuş YHT'de. Hemen rerere rörörö yapmayın.)




     Bu arada Balkan Flexi'nin nimetlerinden yararlanmaya devam ediyorum. Kontrol bile olmadı trende. Kaç gündür yollardayım. O ülke senin bu şehir benim geziyorum. Henüz iki kere tarih atıldı biletime. Kaldı üç. Yine beleş bir yolculuk. (Kabul, beleşçiliğin nirvanasındayım.)

     Önerimdir, eğer birgün bu trenle yolculuk yapacaksanız trenin sol tarafına oturun. Zira o tarafta manzara daha güzel.


     Mostar'dayım.

     Mostar tren garı ile otogarı dipdibe. Ya da altlı üstü de diyebilirim. Bitişik binalar gibi. Belli bir otogar stili yok zaten. Bilecik otogarımsı. Dolmuşvari.


     İnsan kalabalığını takip ederek namı diğer "old town"a geldim. Zaten heryerde bulunan tabelaları da göreceksiniz. Sıkıntı yok.



     Bu olda town denilen yer taşlık yoldan oluşuyor. Topuklu ayakkabı sevdası olan ve birazcık da Pelinsu'luk taslayan tipler içindir uyarım : babet giyin babet ! (Böyle sevdası olmayan Pelinsu'ları tenzih ediyorum.)

     Uzaktan köprüyü görünce nedense içinize tarifsiz bir huzur ve "duygu" doluyor. İnsan nasıl böyle mutlu olabiliyor ki ? Sahipleniyorsunuz köprüyü, old town'u, şehri, insanları. Sanki Mostarlısınız da yıllardır gelmiyorsunuz memleketinize. Köprünün altından geçen nehre ise laf yok zaten. Böyle bir mükemmellik olamaz ! Yaradanın eseri değildir de nedir ? Hadi ateyizler bunu da açıklayın.



     Bildiğimiz o meşhur köprü dışında benim gördüğüm 1-2 tane daha araç trafiğine de açık köprü var. Ama bizi ilgilendiren en eskisi olan. En güzeli olan. Köprünün giriş ve çıkışlarınıda sayısız ve envayi çeşit hediyelikçiler bulunuyor. İstediğiniz gibi hediyelik eşya alabilirsiniz. Hunharca. Fiyatlar her turistik mekanda olduğu gibi. Kupalar 6 KM, magnetler 1 Euro, kartpostallar 5 tanesi 1 Euro.



     Tabi Mostar'ın güzelliği gönlümüzü ve beynimizi doldururken midemizi de unutmamak lazım. Üsküp yazımda da dediğim gibi Balkanların vazgeçilemez lezzeti Cevapcici'yi yemeden gelmeyin. Köprü manzaralı güzel bir mekanda 9,5 KM ile cevapcici'nizi cici cici yiyebilirsiniz.


     Yemek demişken bir yer daha söylemeden geçemeyeceğim. Türk konsolosluğu yanındaki börekçiye uğrayın. Ispanaklı börekleri muhteşem. Yerken de beni hatırlayın. Adamın biri dediydi de git dedi de ye dedi Türk Konsolosluğu dedi ıspanaklı börek dedi diyin. Yiyiniz efenim. Kaç kere daha gelcez dünyaya. Değil mi ? Yalan mı ? Doğru.



     Şimdi sıra geldi Mostar'da şahit olduğum ve çok şaşırdığım bir muhabbete. Köprüaltında huzur dolarken karşı kıyıda genç bir adam 2 metre civarındaki yükseklikten defalarca nehre atlıyordu. "Napıyo la bu?" diye düşünürken tıpış tıpış sudan çıktı ve köprünün üzerinde belirdi. O sırada köprü üzeri de normale göre daha da kalabalıklaştı. Bizim eleman köprünün duvarına çıktı ve "Atla ! Atla!" gibi nidalar eşliğinde kendisini 24 metreden turkuaz nehrin sularına bıraktı. Sanki ben atladım. İçim ürperdi. Bu nasıl bir cesaret, manyaklık ya da deliliktir ? Eleman atladıktan sonra yandaşları köprü üstündeki ziyaretçilerden bahşişleri topladı. Sonradan öğrendim ki bir kıza talip olan genç adam kendisini kızın ailesine ispat etmek için köprünün üzerinden atlamak zorundaymış. Değişik bir gelenek. İyi ki biz de yok. 

     Midemizi de Mostar'ın eşsiz lezzetleri ile doldurduğumuza göre biraz insanlar ile sohbet edelim değil mi ? Kız kardeşimin "Abi yeaaağğ o kadar gittin gezdin ala ala bunu mu aldın ?" şeklindeki tepkisi ile karşılaşmamak için dükkan dükkan geziyorum uygun birşeyler bulmak ümidiyle. Derken üzerimdeki İstanbul tişörtünü gören ve adının Nimet olduğunu öğrendiğim bir bayan dükkanına davet etti beni. Hemen limonata ısmarladı. Üzerine Boşnak çayı. Sohbet koyu. Muhteşem Yüzyıl'ın sağlam fanatiğiymiş kendisi. Dizi bizde final yaptığı için spoileri'ımı da vermeden geçmedim. Bu ablamız Türkiye aşığı imiş. Türkçe kursuna bile gidiyormuş. Ayak üstü pratik yapacak adam arıyormuş. Tek hayali İstanbul'a yerleşip hediyelikçilik işine Sultanahmet'te devam etmekmiş. Konuştuk da konuştuk. Belgrad otobüsüme daha 4-5 saat var. Bu süreçte dükkanda durdum. Gelen Türk kafilelerini davet ettim. Satış yaptım. Bla bla bla. Hayatım boyunca unutamayacağım bir tecrübe ve anı. Mostar planı yapacaklar bu ablamızla hoş sohbet etmek isterlerse benimle iletişime geçsinler, tarif edeyim.




     19:30 otobüsü ile Belgrad'a geçeceğim. Sabah saatlerinde Belgrad'da inip Vrsac üzerinden Oradea'ya geri döneceğim. Bir gezinin daha sonuna geldim. Siz bu satırları okurken 6 ay da Atina'da Erasmus yapmış olacağım. Zamanı gelince Atina ve Yunanistan hakkında da gerekli yazılarımı yazacağım. 
     

     Daha aklıma gelmeyen, yazmaya üşendiğim o kadar güzellik ve maneviyat var ki bu şehirde. Yukarıda okuduklarınız sadece önsözü olacak nitelikte. Umarım dünya gözüyle tekrar görüşürüz Mostar. Gönüllere kurulan bu köprünün yıkılmaması ümidiyle. La revedere ! 

 



   

      
Devamını Oku »