14 Şubat 2015 Cumartesi

Ohrid - Cennetten Bir Köşe (2. Bölüm)

     Cennetin yeryüzündeki gölgesi Ohrid'deki 2. günümdeyim. 













     Günümün tamamını bu güzel memleketin her köşesini didik didik etmeye planladığım için erken saatte kalktım. Sabah kahvaltısı için tartışılmaz börek ! Ohrid'e gitmeyi planlayanlar bu dediğim yeri not etsinler, mutlaka orada yesinler böreklerini. Ana meydanda Migros'un çakmasını göreceksiniz (Yeşil kanguru maskotu ile). Onun yanındaki bulvardan dümdüz devam edip sağa dönünce Casino'nun karşısında gördüğünüz sarı yıldızlı mekandan alınız böreğinizi. 1 porsiyon peynirli börek 50 MKD. Böreğin yanına ayran istememe rağmen, yoğurt geldi. Ama bildiğimiz yoğurttan biraz farklı. Bu içilebilen cinsinden. 1 porsiyonu börekçide gömdükten sonra 1 porsiyon da paket yaptırım kutsal mekanım İstanbul Çayısı'na doğru gezi planımı hazırlamak üzere yol aldım.



     Sokakta gezen Türk gruplar da var. Ama sanki tek Türk onlarmış gibi hareket ediyorlar ya, ifrit oluyor insan. Yahu arkadaş kahkahalarınızın ve konuşmalarınızın şiddetini düşürsenize biraz !




      Farkındayım İstanbul Çaycısı'ndan bahsediyorum sürekli. Ama bu son, söz. Mevzu bahis mekan 2010 yılından beri varmış. Hesabı ödemeye gittiğimde ablamız Makedon paralarından bıktığını ifade etti durup dururken. Neden böyle dediğini anlamaya çalışmadım hiç ve cebimden 1 Lei çıkardım verdim. Paranın plastikten yapıldığını, yıkanınca bozulmadığını ve yırtılmadığını gören ablamız şaşırdı tabi ve vergi levhasına benzeyen tabloların birinin kenarına iliştiriverdi. Bugün de birisini mutlu ettim ya, ne mutlu bana. 

     Bu arada 60 MKD'ye güzel hediyelikler alabilir, kendi yurdunuzda sizleri bekleyen sevdiklerinizi de mutlu edebilirsiniz.









     Türk Sokağı'ndan meydana giderken sağ tarafta 2. kattaki ahşap oymacılığı atölyesi tarzındaki mekan dikkatimi çekti. (Hemen üstteki resim.) İçeri girdim ve tüm güleryüzlülüğü ile Stefani Abi kapıda karşıladı. Türkiye'den geldiğimi belirtince gözleri parladı resmen. Karşımda Türkiye aşığı bir insan duruyor. Defalarca İstanbul'a fuarlara katılmak için gitmiş. Hediye olarak şehir rehberi verdi. Kendisine teşekkür edip ayrıldım yanından. 




     Antik Tiyatro'ya yakın olduğumu fark edince onu da aradan çıkarmak istedim. Aslında bi çekiciliğini gördüm diyemem. Nedense bu tarz yapılar hiç cezbetmedi beni şimdiye kadar. Vaktiniz var ise yine de uğrayın derim. 






















     Tiyatroya gelmişken hemen dibindeki kaleye de uğramamak olmaz. Ohrid'i ve gölü gören mükemmel bir manzara var. Kalenin burçlarına çıkıp iyot kokusunun genizlerinizi yakmasına müsaade ediniz.


Before The Rain filminden bir kare

     Bugün mümkün olduğu kadar çok yer gezmek istiyorum. İlk olarak sizlere kesinlikle tavsiye ettiğim, 1984 yapımlı Before The Rain (Yağmurdan Önce) filminde kendine hayran bıraktıran manzaraya sahip Kanoe Kilisesi'ne gitmeyi düşünüyorum. Yolumun üzerinde pazara denk geldim. Üzüm 40 MKD, şeftali 20 MKD. Bunu da paylaşmadan edemedim. Yolu tam tutturamayınca başka bir ahşap dükkanına girdim. Buradaki abimiz de Türkiye aşığı çıktı. Ne tesadüf ! Aşhap oymacılığı ustalarının işi de hakikaten zormuş. 10x10 cm'lik bir alanı 24 saatte şekillendiriyorlarmış. Günde 8 saat çalışsa 3 günlerini alıyor yani. Kanoe Kilisesi'ne nasıl gideceğimi tarif eden ustama bir selam çakıp ayrılıverdim yanından. 







     Bu arada St. Sophia Kilisesi'ne denk geldim. Dayanamadım girdim içine. Kesin olarak bilinmemekle beraber 1000'li yıllarda yapıldığı tahmin edilmekteymiş. Girişleri ücretli. Yabancılara 100 MKD, gruplara 50 MKD, öğrencilere ise 30 MKD. Türkiye'deki üniversite öğrenci kartı yeterlidir indirimden yararlanmanız için. Mekan tarihi olduğu için içeride resim çekmek ve video kaydetmek yasak. Bu yüzden iç mekan resimlerini Google'dan kopyaladım. İçeride iki tane afilli kutu bulunuyor. İnsanlar bu kutuların içine para ve bileklik tarzı eşya atıyorlar. Hatta ben para veya bileklik bırakmadım diye bana ters ters baktılar. İyi de sizin geleneklerinizi ya da ibadet şeklinizi bilmiyorum ki. Biraz saygı lütfen ! Şimdi de diğer taraftaki çekik gözlü adama değişik bir şekilde bakmaya başladılar. Hıristiyan olabilirsiniz de saygısızlık yapmadık ki sizin mabedinize ya da inancınıza. Hatta sağ ayakla girdim içeri. Çıkarken de küçükken annemin Bilecik'te Şeyh Edebali Türbesi'inde öğrettiği gibi saygı göstergesi olarak geri geri çıktım.  

     St. Sophia Kilisesi'nden sonra "Antik Tiyatro'ya gitsek mi ya ? Ne tarafta acaba ?" diye sesli düşünen emekli öğretmen grubuna benzeyen bir grup ile karşılaştım. Yardımsever kişiliğim göstererek yerini tarif ettim. Ama çok yokuş olduğunu da belirttim. Sonrasında ise gitmekten vazgeçtiler. İşte benim emekliliğim de böyle üşengeç bir yaşam olacak sanırsam. 



     Kiliseye giderken yol üzerinde göreceğiniz göl manzaralı restoranlarda balık + şarap 4-5 Euro civarında. Avrupa'ya göre ucuzun da ucuzu. Böreğe odaklanmış midem ve bünyemden dolayı ben denemedim ama bu lezzeti tatmanızı tavsiye ederim. 



     Dar sokaklardan geçip tahta iskelelerden yürüyerek eski sarayın eteklerinden sonunda ulaştım St. Jovan Kanoe Kilisesi'ne. Kapıdan içeri doğru baktım. Mumlar, tütsüler, çeşitli çiçekler, değişik tipte insanlar var. Böyle küçük mistik mekanlar bana her defasında korkutucu gelmişlerdir. Bahsetmiş olduğum "Before The Rain" filminden de biraz etkilenmiş olduğum için giremedim içeri. 











     Şu gözlerimin şahit olduğu mükemmel manzaralardan biri daha karşımda. Ohrid Gölü tüm turkuaz rengi berrak suyu ile ayaklarınızın altında Arnavutluk'a doğru uzanırken yanaklarınızı okşayan hafif rüzgar da tüm dinginliğinizi alıyor. Açıkçası bu manzarayı görmek için Ohrid merkezinden biraz yürümeniz gerekiyor. Ama kesinlikle sonuna kadar değecektir. Güvenin bana ! Kilisenin bahçesinde 3 gezgin tipli genç oturmuş gitar çalıyorlar. Ortam kuuul. Nefeslenirken şimdiye kadar olan kısmı unutmadan not edeyim bari. İnsanlar kiliseden çıkarken istavroz hareketi yapıyorlar. 

     Kilisedeki manzara hevesimi aldıktan sonra tepelere vurdum kendimi. Kilisenin yanındaki merdivenleri takip ederseniz patikaya ulaşabilirsiniz. Patikayı ve tabelararı takip ederek muhteşem Ohrid Kalesi'ne ulaşabilirsiniz. Merkezde 60 MKD olan magnetleri bu patika üzerinde 30 MKD'ye alabilirsiniz. Yol üzerindenki mekanlara oturup göle karşı Skopsko'nuzu ya da Türk Çay'ınızı içebilirsiniz. Yalnız içimi acıtan bir olay oldu. Patikanın içinden geçen ormanı kazmışlar, talan etmişler. Sit alanı yazısı olmasına rağmen otel dikeceklermiş güzelim alana. Aslında çok da yabancı olmadığımız bir tablo. Ne dersiniz ? Ohrid'de de bir #OccupyKanoeChurch hareketi başlatsa insanlar, haklı olurlar mı ? Tartışma konusu. 





     Patikayı takip ederek kuruyan damağımı canlandırmak maksadıyla Teras Cafe'ye oturdum. Şifresi jakov123 olan wi-fi bulunmaktadır. Skopsko 100 MKD. İçmedim ama çayları da var. 

     Dar yolları takip ederek St. Constantin Kilsesi'nin yanındaki merdivenleri takip ederek Stafani Abi'nin ahşap dükanının oraya indim yine. Bastıran yağmur neticesinde pansiyona gittim ve ikinci günümü tamamladım. 

      Bir sonraki Ohrid gezime sakladığım Sveti Naum ile ilgili de yazmak istiyorum. Gölü besleyen suların kaynak bölgesi mevzu bahis yer. Rivayete göre etrafında yılın her günü için olmak üzere toplamda 365 adet kilise varmış. Sveti Naum'da bulunan gölcükler üzerinde tekne turuna çıkabilir, restoranlarda yemek yiyebilirsiniz. Buyrun efendim Fikri arkadaşımın objektifinden olan görsellere >>>>>























     Sabah Manastır'a gitmeyi planladığım için erkenden kalktım ve pansiyondaki misafir defterine notumu düştüm : "Thank you for everthing ! Buralardan bir Türk geçti." 

     Bitola'ya (yani Manastır'a) 10:00 otobüsü ile gideceğim. Otobüs bileti 200 MKD. Otogara geçtim ve Ohrid'in berrak suyu ile demlenmiş son çayımı yudumluyorum. 

      Bu arada Tiran'dan Ohrid'e gelmek isteyenler için ipucu vereyim. Öncelikle Tiran'a 6 saat mesafedeki Struga'ya geliniz. Struga-Ohrid arası ise 15 km olup dolmuşlar ve uygun fiyata taksiler bulunmaktadır. 

     Ben çocukluk hayalim olan Manastır'a yol alırken sizleri de muhtelif Ohrid manzaraları ile başbaşa bırakıyorum. Görüşmek üzere caağğğğnımmm Ohrid. Tekrar görmeye geleceğim seni !
































     
Devamını Oku »